26 Mart 2010

çizgi roman > sinema

kesişim kümesinden yeni iki haber:

captain america'yı kimin oynayacağı belli oldu gibi. fantastic four'da human torch karakterini oynayan chris evans'a teklifin gittiği ve evans'ın da bu teklifi kabul ettiği konuşuluyor.

diğer haber ise green lantern cephesinden. checkmate ve suicide squad'dan tanıdığımız amanda waller karakteri green lantern sinema uyarlamasında yer alacak ve karakteri angela bassett canlandıracak.

Amerikan Sabahçı Kahvesinde Bir Türk Çizgi Romancı: Kutlukhan Perker (Insomnia Café)

Çizgi romanla ilgilenen hemen herkes Will Eisner Ödülleri’nden haberdardır. 2005 yılında aramızdan ayrılışına kadar, çizgi roman dünyasına katkılarını sürdürmüş, saygın çevrelerce grafik romanın babası kabul edilen Will Eisner adına düzenlenen, senelik bir organizasyondur Eisner Ödülleri. Çizgi roman dünyasının Oscar’ları diyerek klişeleştirmekte beis görmüyorum.
Peki ben durup dururken neden Eisner Ödülleri’nden bahsediyorum?
Geçtiğimiz sene Eisner için yarışanlardan biri, yakından tanıdığımız bir isim olan Kutlukhan Perker’di.
90’lı yılların başında henüz bir lise öğrencisiyken Avni ve Gırgır gibi mizah dergilerinde çizmeye başlayan Perker sonrasında HBR Maymun, Leman gibi süreli mizah yayınlarında çizmeyi sürdürdü. Yeni Yüzyıl, Yeni Binyıl, Sabah, Radikal, Hürriyet, Vatan gibi gazetelere de dönem dönem çizimler yapan Perker 1997 senesinde iki de kitap çıkarttı. Çınar Yayınları tarafından basılan kitapları, Türkan Şoray Dudağı ve Masal Mafya isimlerini taşıyor. Kutlukhan Perker 2000’li yılların başlarında “Society of Illustrators” üyesi olan ilk ve tek Türk çizer ünvanını da arkasına alıp New York’a yerleşiyor ve oradan sonrası çorap söküğü gibi geliyor. Heavy Metal, MAD, New York Times, The New Yorker, The Wallstreet Journal ve The Progressive gibi büyük mecralarda yayınlanan işleri, bu büyük camiadaki yerini pekiştiriyor.

G. Willow Wilson’un yazdığı ve Perker’in çizdiği Cairo, Vertigo tarafından yayınlandığında büyük ilgiyle karşılanıyor. Bu ilgi, aynı ikili tarafından yaratılan Air ile büyüyor ve Will Eisner Ödülleri’nde, en iyi yeni seri dalında bir adaylık getiriyor. Ödül tartışmalı bir şekilde, ikinci filminin fragmanı yayınlanan Invincible Iron Man çizgi roman serisine gidiyor ancak Air tartışmasız olarak gönüllerin birincisi.
Ödül töreninden iki ay sonra, Noir antolojisinde bir öyküsü yayınlandı Perker’in ve ardından daha önce Lemanyak’da da yayınlanmış olan öyküsü Insomnia Café, Dark Horse etiketiyle raflardaki yerini aldı.

Beni de bu yazıyı yazmaya iten şey, bir solukta okuduğum bu 80 sayfalık siyah-beyaz grafik roman yani Insomnia Café.
Kitap, daha sonradan adının Peter Kolinsky olduğunu öğreneceğimiz, parkta yatan bir adamla açılıyor. Başkahramanımız Kolinsky’nin aslında sokaklarda yaşayan evsiz bir adam olmadığını, polisten ve kim olduğunu bilmediğimiz gizemli birinden saklandığını öğreniyoruz. Siyah giyimli iki adamın Kolinsky’nin yerini bulmasıyla başlayan kovalamaca başkahramanımızın izini kaybettirip bir kafenin tuvaletine dalmasıyla sonlanıyor… sanıyoruz ama hikaye bu noktadan sonra çok daha ilginç bir hal alıyor. Kolinsky, kafenin tuvaletinde sıkı sıkıya sarıldığı çantasını kontrol ediyor ve içindekilerin kanla kaplı olduğunu farkediyor. Polisler kafeyi basıp kahramanımızın çantasını boşalttığında hiç beklemediğimiz bir şeyle karşılaşıyoruz. Sonrasında hikayenin bu noktaya nasıl geldiğini öğrenmek üzere bir kaç ay öncesine dönüyoruz.
Peter Kolinsky bir nadir kitap uzmanı. Korsan yayıncılarla başı belaya girdikten sonra mesleği avuçlarından kayıp gitmiş ve küçücük eviyle nefret ettiği yeni işi arasında geçen soluk bir hayata başlamış. Ancak geçmişi onu rahat bırakmıyor. Uykusuz geçen gecelerinden birinde bir şeyler atıştırmak için girdiği Insomnia Café ve burada tanıştığı Angela, Kolinsky’nin hayatında bir dönüm noktası oluyor.
Bu noktadan sonrasını, kitabın heyecanını ve zevkini kaçırmamak için anlatmayacağım ancak Perker’in mükemmel kurgusu ve yazdığı şaşırtıcı finalle, şimdiye kadar okuduğunuz bir çok roman ve grafik romandan farklı bir şey vaadettiğini söylemeliyim.

Kitabın konusunu bir kenara bırakıp kısaca teknik bir iki detayın da altını çizmek gerek.
Başkahramanımız, kahraman sıfatını pek haketmiyor. Kendi hataları ve yanlış tercihleri yüzünden başı beladan bir türlü kurtulmayan, etrafındakilere iyi davranmayan, korkak ve sinik bir karakter Peter Kolinsky. Belki de bu yüzden çok gerçek bir karakter aynı zamanda.
Perker’in Insomna Café’deki çizgisi ise Air ve Cairo’dakinden çok farklı. Çok “gerçek” karakterlerini çok keskin çizgilerle, karikatürize bir biçimde çıkarıyor karşımıza. Hikayenin doğa üstülük ile gerçeklik arasında kurduğu denge ve bu karikatür görünümlerine rağmen karakterlerin yaşadıkları, hissettikleri ve hissettirdikleri gerçekliğin dengesi, Insomnia Café’yi çizgi roman dünyasında farklı bir noktaya konumlandırıyor.


Kafkaesk karakterleri ve kurgusuyla, Lynchvari finali ile kitabın kendini en az iki kere okutacağını da ayrıca belirtmem gerek.Kutlukhan Perker’in kendisine ait web sayfasına da şuradan ulaşmak mümkün.

http://www.tersninja.com/kutlukhan-perker-insomnia-cafe/



not: buarada reklam gibi değil gibi bir haberi de sıkıştırıvereyim buraya; uzun süre önce baskısı tükenmiş olan “türkan şoray dudağı” ve “masal mafya” kitapları, beyoğlu’nda, gon çizgi roman raflarında bugün itibarı ile yerini aldı.

18 Mart 2010

sandman dizi oluyor

Ya da olmuyor.

Henüz kesinleşmiş bir şey yok. Yakın zamanda vizyona girmesini beklediğimiz çizgi roman uyarlaması Kick-ass‘in yönetmeni Matthew Vaughn, MTV‘ye verdiği röportajında “Neil Gaiman‘la konuştum, haberler iyi” minvalinde bir şeyler geveledi.

Kendi aramızda yaptığımız “ulan x’den de süper dizi olur ama anca HBO(*) yayınlar” tarzı geyiklerin koca koca (hehe) adamlar tarafından da çevrildiğini görmek güzel tabii.

Vaughn, önce sinemaya uyarlamayı düşünüyor; sonra bu muazzam(!) evreni ve hikayeyi 2 saate sığdıramayacağını farkedip Gaiman‘a koşuyor. “Ağabey!” diyor “senin bu Sandman‘i biz dizi yapalım, ama senin hikayeler çok sert, HBO dışında kimse yayınlamaz bunu”. Gaiman‘dan “Takıl kafana göre” yanıtını alınca da gaza gelip bu sefer MTV‘ye koşturuyor. “Bana numarasını verdi !!!” heyecanıyla oturduğu masada, tezcanlı gibi açıklayıveriyor projesini.

Matthew Vaughn ile ilgili bir iki ufak detaya değinmek istiyorum şu noktada. Dur dur yalan söyledim, detay evet ama ufak değil. Asıl adı Matthew De Vere Drummond olan yönetmenimiz, baba tarafından ingiliz aristokrat kanı taşıyor. Bunu geçtim, kendisi aynı zamanda Claudia Schiffer‘ın eşi. 2 de çocukları var bunların. Bitmedi. Guy Ritchie, Madonna ile evlenirken de orada Vaughn. Ritchie‘nin sağdıcı, nikah şahidi olarak. Bol ödüllü Layer Cake ve yine bir Neil Gaiman çizgi romanı uyarlaması olan Stardust‘ın yönetmeni aynı zamanda.


Hazır Neil Gaiman ve Sandman’den bahsetmişken; Death: The Highcost of Living’in türkçe baskısı Ölüm: Yaşamanın Ağır Bedeli iki hafta önce, Baykuş Kitap etiketiyle, sessiz sedasız raflardaki yerini aldı. Ünlü şarkıcı\müzisyen Tori Amos’un önsözünü yazdığı kitap, 1993 Comic Buyer’s Guide – En İyi Kısa Çizgi Roman Serisi ödülüne de sahip. Yedi kardeşten oluşan Endless ailesin “ablası” Death, kendi hikayesiyle karşımızda.

Minik bir MTV röportajı üzerine, duyuru maksatlı başladığım yazı, başına buyruk ilerleyip kısa haberlerden oluşan bambaşka bir yazıya dönüştü. Detaylı bir Sandman yahut Death incelemesi de bir başka yazıya artık.
Sandman ne? Neil Gaiman kim? N’oluyo lan? şeklindeki sorularınıza kısa bir cevap mahiyetinde şurdan şöyle: sandmanneneilgaimankimnooluyolan

*HBO: Sansürden pek etkilenmeyen, kablo üzerinden yayın yapan, Six Feet Under, Entourage, Sopranos, True Blood gibi sert ve kaliteli yapımlarıyla tanınan-bilinen-sevilen güzide bir Amerikan kanalıdır.

17 Mart 2010

en sevdiğim blogger: summer glau


"firefly" ve "the sarah conner chronicles"dan tanıdığımız ve pek sevdiğimiz summer glau, nbc'nin yeni super-hero dizisi the cape'de başrol oynayacakmış.

dizi, burnunu her boka sokan meraklı bir blogger ile alakalı olacakmış efendim. böyleymiş durum.

7 Mart 2010

ee şimdi?

e yuh listemi dün koydum, bugün nip/tuck'ı bitirdim.

son durum


uzun ara verenler, iptal olanlar, bayanlar derken son durum böyle. gerçi bored to death fazla gibi bu tabloda şu durumda.

5 Mart 2010

harika alice'ler diyarında

bir çizgi roman mağazasında, geek dünyasının göbeğinde hayatımı geçiriyor olmamın çok acaip getiriler var. normal şartlar altında (ki o şartlar, o normlar nelerdir pek emin değilim) varlıklarından dahi haberdar olmayacağım insanlarla muhattap oluyorum misal.

bazen burdan bazen twitter'dan denk geldiğim acaip insanlardan bahsediyorum ama bugünkü bi' başkaydı abiler, bugünkü bambaşkaydı ablalar.
30'lu yaşlarında, kan-ter içinde, al yanaklı, soluk soluğa bir adam girdi bugün mağazanın kapısından içeri. bir telaş, bir acele... derin bir nefes aldı ve ağzından şu soru cümlesi döküldü: "sizde harikasın alice (alis?) var mı?"
hani tutarsın ya kendini gülmemek için.. hani ağzını sıkı sıkı kapattığın için orada hapsolan hava burnuna yürür ya.. hani o hava burnundan püskürür ya istemsizce.. işte öyle bir şeydi yaşadığım. adama ilk tepkim "HRRNKHH" oldu evet.

hayır "harikasın alis" şöyle bir şey çağrıştırıyor bana. onu n'apıcaz?

K

boşladım, çok ihmal ettim blogumu.. gibi görünüyor dışarıdan bakınca ama yoo dostum durum çok farklı -çok da farklı değil-...

taşınma heyecanı ve telaşı, bilgisayarın yaşam alanımdaki stratejik konumunun değişmiş olması -daha önce yaşama alanımın merkezinde olan bilgisayar, çalışma odası denen kavramın hayatıma dahil olmasıyla yer değiştirdi, bundan bahsediyorum aslında- ve evet mikro formatta daha sık bloglama şansı tanıyan twitter'ın hayatımda daha büyük bir alan kaplamaya başlaması en büyük nedenleri bu ihmalin.

ahaha bu boş geçen dönemin öncesinde dev bir hizmet sunuyordum sanki!